Dördüncü Suriye Savaşı sırasında yapılan MÖ 217 yılındaki Refah Muharebesi, Batlamyus Mısırı ve Selevkos İmparatorluğu arasında yapıldı. Bir yüz yıl zarfında Suriye'nin hakimiyeti ve çok kullanışlı olan Akdeniz kıyısı birçok kez el değiştirdi. İskender'in imparatorluğunun halefi ve büyük kısmını elinde bulunduran Batlamyus ve Selevkos hanedanları Suriye'nin hakimiyetini başkasına bırakamazdı: Bu bir zayıflık işareti olurdu. Bu onları defalarca ihtilafa soktu ve MÖ 217 yılının Haziran ayında, Kral IV. Batlamyus ve Kral III. Büyük Antiokus tarafından yönetilen, şimdiye kadar görülmüş en büyük iki Yunan tarzı ordu Refah'ta karşı karşıya geldi. Günler süren müsademe sonucunda, muharebe iki kenardan hücum eden savaş filleri ile başlamış oldu. Antiokus, Batlamyus'un süvarilerini püskürttü ve peşlerinden gitti, böylece savaşın kazanıldığını sanıyordu. Savaş meydanına döndüğünde kendi merkeznini bozguna uğradığını ve tarumar olduğunu gördü. Birlikleri kaçtı ve muharebe kaybedildi. IV. Batlamyus'un zaferi sorunsuz değildi. Suriye'nin hakimiyetini ele geçirmişti ama masraflar memleketindeki yerini zayıflatmıştı. Mısır'daki tecrübeli askerleri isyan ederek Yukarı Mısır'ın güney kısmında ayrı bir krallık kurdular. Ayrılma yanlıları ve asi 35. hakim hanedan, sonunda MÖ 185 yılında yerle bir edildi. Mısır geleneğini koruyan muzaffer Yunan çoğunluklu hükümet bulabildiği her asiyi yok etti.
MÖ 216 yılının yaz mevsimine kadar Anibal Roma'ya karşı başlıca iki zafer kazanıp Cannae şehrini işgal etti. Fabius Maximus'un Kartacalıların ikmal hatlarını kesme ve açık ihtilafı reddetme stratejisinin Roma Senatosunun gözünden düşmesiyle birlikte Lucius Paullus ile Gaius Varro zafere ulaşma fırsatını yakalamıştı. Komuta iki konsül arasında günlük olarak sırayla değişse de ilerleyiş düzensizdi. Kendinden fazlasıyla emin olan Varro, Anibal'ın kısıtlı manevra alanı olacağına ve sayıca üstünlüğünün Kartaca hatlarını yaracağına inanarak sekiz lejyonunu Anibal'ın hilal düzenine benzer olarak geniş yerine derinlemesine mevzilendirmeyi seçmişti. Anibal aslında sol kanadını güvenceye almak için Aufidus Nehrini kullanırken orada bulunan Hasdrubal'ın emrindeki Kartacalı süvariler muhalif birliklerini bozguna uğrattı. Ardından Handrubal sağ tarafta rahatsız edilen kalan Roma süvarilerinin peşine düştü. Bu noktada Anibal merkezine çekilmesini emrederek hilali tersine çevirdi ve Romalıları öne çekti. Afrikalı piyadeleri oldukları gibi kalarak kanatları tuttu. Romalı piyadeler, "geri çekilen" hilalle teması yitirmemek için ilerleyince kendilerini bir kıskacın içinde kuşatılmış halde bulduğundan dolayı Varro'nun içlerde mevzilendirme kararı, çöküşü oldu. Anibal, sayıca üstün düşmanına karşı ezici bir zafer kazandı ve bazı kişilerin iddiasına göre 70.000 kadar Romalı hayatını yitirdi.
İberya'daki kati zaferinin akabinde Scipio, Roma konsülü seçilerek Kartaca'ya saldırıp İtalya'dan Anibal'ı anavatanını savunmaya mecbur etme imkanına kavuştu. Yeni gönüllüler ile Cannae'de mağlup olan lejyonların kalanından oluşan karışık bir ordu toplayan Scipio, MÖ 203'te Afrika'da karaya çıktı. İltica eden Numidyalı kral Massinissa'nın yardımıyla Büyük Ova Muharebesi'nde Hasdrubal Gisco'yu anında mağlup etti. Çaresiz bir Kartaca senatosu barış antlaşması yapmaya çalışsa da koşullar uygun görülmedi ve bir Roma filosunun çok geçmeden Afrika kıyısına saldırmasıyla savaş kaldığı yerden devam etti. Anibal'In pek çok Numidyalı kıdemlilerinin sadakatlerini korumasına rağmen, Zama Regia'nın hemen dışında Scipio ile karşı karşıya geldiğinde Roma süvarilerini destekleyen, yine İtalya'da Anibal'ın etkin biçimde kullanmış olduğu Numidyalı atlılardı. Bu kez Anibal tam donanımlı fillere sahipti ancak ordusu uzun süren seferin ardından ciddi biçimde tükenmişti ve kıdemlilerinin yeteneğinden ve disiplininden yoksun olan büyük yerel toplama askerlerle takviye edilmeleri gerekiyordu. Üstüne üstlük Scipio'nun hayvanları yenme planı vardı; süvarileri borularını öttürerek fillerden bazılarının aklını karıştırıp Anibal'ın sol kanadını dağıttı ve piyadeleri dikkatlice bir manevra uygulayıp kalan fillerin yanlarına geçerek saflarının aralarındaki boşluklardan geçmelerini sağladı. Arkalarından hızlı hareket eden avcı erleri filleri avladı. Anibal'a layık bir hamle olmuştu. Scipio'nun süvarileri vaziyetten faydalanarak denk muhalif kuvvetlere hücum edip onları savaş meydanında geri püskürttü. Süvarilerinin her zaman Romalılara üstün gelmesinden dolayı Anibal, bu durumun tekerrür edeceğini düşündü. Akabindeki çatışmalarda Kartacalı paralı ve toplama askerler bozguna uğrayarak Scipio'nun lejyonunu Anibal'ın son derece deneyimli kıdemli askerleriyle karşı karşıya bıraktı. Meydana gelen karşılıklı mücadele belirsizliğini koruyordu ki muzaffer Romalı süvariler geri dönerek Anibal'ın piyadelerine arkadan hücum edip Scipio'nun zaferine tasdikledi. Bu kez savaş sona ermişti. Anibal kaçsa da Kartaca, ilerisi için her türden genişlemeyi engelleyecek son derece olumsuz koşullarla teslim oldu ve Roma'ya MÖ 3. yüzyılın ortasına kadar onları ortadan kaldırma öncülünü verdi.
Roma lejyonlarının Helenistik falankslara karşı olan üstünlüğünü kanıtlaması sebebiyle en önemli savaşlardan biri sayılan Pydna Savaşı, ayrıca karar verme ve liderlik etme konusundaki zayıflığa harika bir örnektir. Makedon kral Perseus, babası V. Filip’in Sinosefal’de aldığı yenilginin ardından Romalılar ile imzaladığı antlaşmayı yeniledi ama daha sonra bir zamanların büyük imparatorluğu Makedonya’yı politik evliliklerle ve komşularının iç siyasetine sürekli olarak müdahale ederek yeniden kurdu. Bu durum Romalıları kızdırdı ve diplomatlar ile Roma yanlısı rakiplerden gelen raporlar ile birlikte Perseus ‘Roma’nın dostu’ olmaktan çıkarak MÖ 171’de savaş çıkmasına yol açtı.
Perseus başlangıçta Romalılara karşı elinde bir stratejik avantaj bulundursa da, gelen saldırıya hazırlanmak için elinde bulunan bu fırsatları boşa harcadı. Topraklarına açılan dağ geçitlerinin güvenliğini sağlamak konusunda başarısız olarak Roma ordusunu erzaksız bırakma fırsatını kaçırmış oldu. Büyük Makedonya ordusu Romalıları savaşın başlarında Callicinus’ta yapılan çarpışmalarda yenmiş olsa da, Makedonların bilinmeyen bir sebepten ötürü bölgeden çekilmelerinin ardından Romalılar onların savunmalarını kırıp önemli bir dini şehir olan Dion’u ele geçirince işler değişti. Dion’un alınması, Roma’ya önemli bir propaganda zaferinin yanı sıra, burası Büyük İskender’in, Pers İmparatorluğu’na yaptığı efsanevi istilanın hemen öncesinde kurbanlarını sunduğu yer olduğu için stratejik bir zafer de kazandırdı. Bu olaylar Perseus’un zayıf bir lider olduğunu gösterse bile daha sonra olanlar diplomatik yönden de zayıf olduğunu gösterdi. Makedonya’ya dönerken, antlaşmalar yaparak Roma’nın seferi kuvvetlerine karşı sayısal olarak büyük bir avantaj elde edip onları yolda durdurma fırsatını kaçırdı. Anlaşılacağı üzere Romalıların yaptığı zekice hamleler, en nihayetinde stratejik olarak önemli bir konumu olan Pydna limanının güneyindeki arazide büyük bir savaşı beraberinde getirdi.
Savaşın çarpışma evresindeki başarılar sanki Perseus Romalı işgalcilere karşı üstün geliyormuş gibi bir izlenim uyandırsa da, iki temel hata ordusunun mağlup olmasına sebep oldu. Bunlardan biri, en azından kâğıt üzerinde, çok daha büyük bir hataydı. İlk olarak, Romalılar düzenli şekilde yüksek ve daha engebeli yerlere çekilince beceriksiz falankslar bocaladı. Makedonyalılar, uzun savaş hatlarını bir arada tutmaya çalışırken Romalılara oluşan boşluklardan faydalanma imkânı verdiler. Falanks bir kere kırıldıktan sonra Romalılar daha sıkı zırhlar ve kılıçlar kuşanmış birlikler ile nispeten daha hafif zırhları olan falanjitleri yakın çarpışmada yendiler. İkinci hata ise, Makedonya’nın mihmander süvarilerinin savaşta etkili olamamasıydı. Sağ kanadın komutasını Perseus’un bizzat yapması gerekiyordu ama savaşın başlarında yaralandı. Savaş alanından çekilince mihmander süvariler ne hücuma geçtiler, ne de falanjitlere yardım ettiler. Daha sonra olanların ise ağır ağır yapılan bir kıyımdan farkı yoktu. Perseus’un ordusunun bir kısmı savaş alanından kaçtı ve seçkin 3000 güçlü kraliyet koruması son adamına kadar cesurca savaştı. Yaklaşık 40,000 kişilik Makedonya ordusunun 32,000’i öldürüldü ya da yakalandı.
Savaşın önemli kısmı bir saatte bitmiş olsa da, Romalılar kaçanları gece saatlerine kadar kovaladı. Savaşın hemen ardından Perseus, Romalı general Paulus’a teslim olmak zorunda kaldı. Paulus, Perseus’u zafer alayının bir parçası olarak Roma boyunca dolaştırdı. Mağlup kralın yaşamasına izin verilse de Makedonya önce dört cumhuriyete bölündü, daha sonra da tek bir Roma eyaleti yapıldı. Pydna’daki mağlubiyetin bir sonucu olarak Makedonya antik dünyada bir daha asla güçlü bir pozisyona gelemedi.
MÖ 149-148 yıllarında başlayan Kartaca Kuşatması, Roma ve Kartaca arasındaki Üçüncü Pön Savaşı'nın dönüm noktasıydı. Şehir teslim olmayı reddetti ve Kartacalılar iki yıl boyunca dayandı. Manius Manilius tarafından yönetilen Roma kuvvetleri Hasdrubal tarafından büyük zayiata uğratıldı ve Manius'un başarısızlığından sonra Scipio Aemilianus konsül tayin edildi ve Kartaca'yı almak ile görevlendirildi. Roma hukukuna göre bu iş için teknik olarak çok gençti. İlk işi Kartaca limanını ablukaya alıp erzaklarını kesip askerleri meydana çıkmaya zorlayarak Neferis'i tutan Diyojen'i mağlup etmek oldu. Neferis ele geçirilince, Scipio ana kuşatmayı yoğunlaştırdı. Son taaruzda, Scipio'nun askeri tribünü ve kayın biraderi olan Tiberius Gracchus surları aşan ilk kişiydi. Sokaklarda, evlerde ve tapınaklarda saatlerce süren çetin çarpışmalardan sonra Kartacalılar pes etti. Hayatta kalan şehir nüfusu köleleştirildi ve Kartaca yerle bir edildi.. Hasdrubal bizzat merhamet diledi. Karısı böyle bir utancı yaşayamazdı ve oğulları ile beraber kendisini öldürdü. Hizmetlerinden dolayı, Scipio büyük ödüller kazandı ve zaferleri sırasında adına "Africanus" unvanını ekledi.. Sıradışı bir şekilde, Hasdrubal öldürülmek yerine teşhir edildi, muhtemelen amaç kendisini aşağılamaktı. Kartaca'daki cesaretine rağmen, Tiberius'un askeri serveti Numantine Savaşı sırasında azaldı ama bir pleb tribünü olarak daha sonra yaptıkları ona sıradan halkın sevgisini kazandırdı.
MÖ 52 olduğunda, Jül Sezar Galya Savaşları'nda ardı ardına zaferler kazanmış, birçok kabileyi yenip, bir o kadarını da korkutmuştu. Ancak Pompey ve Crassus ile olan politik ittifakın sona ermesiyle, Sezar'ın politik düşmanları etrafını sarmaya başlamıştı. Roma'dan destek birlik alamayan Sezar, Galya kabileleri Arvernili Vercingetorix altında birleşince de bir isyanla karşı karşıya kalmıştı. Roma vatandaşları ve tüccarlar Galya boyunca kılıçtan geçirilirken, Sezar Vercingetorix'un peşinden lejyonlarını harekete geçirdi. Sezar'ın Cermen süvarileri tarafından yorgun düşen Vercingetorix, Alesia hisarında toplanmaya karar verdi. Tam teşekküllü bir saldırı başarılı olamayacağı için Sezar içerideki 80,000 Galyalıyı açlık yüzünden teslim olmaya itmek adına hisarı kuşatma altına aldı ve Alesia'nın 18 kmlik hendekler ve yüksek tahkimatlarla çevrilmesini emretti. İnşaat sırasında Galya süvarileri Romalılara sürekli saldırmış, bu sayede ufak bir savunmacı grubu kaçabilmişti. Destek düşman birliklerinin gelme ihtimaline karşılık Sezar bu sefer de kuşatma birliklerini korumak için etraflarının 21 kmlik tahkimatlarla çevrilmesini emretti. 100,000'den fazla Galyalının kuşatmayı kaldırmak için gelmesi ile, Vercingetorix açlıkla daha fazla sınanmayacağını düşünmeye başlamıştı. Ancak ilerleyen günlerde Sezar'ın lejyonları tüm giriş ve çıkış denemelerini geri püskürtmüştü. Savaşın son gününde, Sezar atı üzerinde muharebeye katılarak lejyonlarına cesaret vermiş, en sonunda da süvarilerine kurtarmaya gelen Galya birliklerinin arka cephesine saldırı emri vermişti. Bu cesur hamle Galyalıları mağlup etmiş ve birçoğu kaçarken katledilmiş, Vercingetorix ve müttefikleri ise teslim olmak zorunda kalmıştı.
MÖ 47 yılındaki Nil Muharebesi, Jül Sezar ve VII. Kleopatra'nın kocası ve kardeşi olan XIII. Batlamyus arasında yapılmıştır. Batlamyus, MÖ 48 yılında Mısır'dan kaçan Büyük Pompey'i idam ederek Sezar'ı kızdırdı; Pompey rakip olabilirdi ama Romalı'ydı ve Sezar'ın damadıydı. İlerleyen aylarda, ilişkiler daha da kötüye gitti. İskenderiye'de Sezar, Batlamyus ve Kleopatra'nın arasını bulmaya çalıştı. Batlamyusun birlikleri Romalılar'ı izole etmeye ve avantaj kazanmaya çalışıyordu. Sezar, takviye kuvvetlerin yakında olduğunu duyunca kuvvetlerini birleştirme umudu ile İskenderiye'den çıktı. Başarılı oldu ve Batlamyus'un Mısır ordusunu tahrik etti. İki ordu, yaklaşık olarak eşit güçte kuvvetler ile Nil kıyılarında karşılaştı, gerçek bir Roma tarzıyla ilk taarruzu Sezar yaptı. Çetin çarpışmalardan sonra Mısırlılar bozguna uğradı ve Batlamyus dahil birçoğu kaçtı. Bazı kayıtlara göre gemisi Nil üstünde alabora olduğunda boğuldu; ayrıntılar ne olursa olsun, ölmüştü ve artık sorun çıkarmayacaktı. Sezar, Mısır'ı Roma hakimiyeti altına aldı ve Mısır'ın tartışmasız yeni hakimi olan Kleopatra'nın şahsi beğenisini kazandı.
Roma'nın en çetin mağlubiyetlerinden biri olan Teutoburg, yıllar süren isyanın ve Cermen kabileleri arasında yapılan siyasetin sonucuydu. Publius Quinctilius Varus yönetimindeki üç lejyon, XVII., XVIII., XIX. lejyonlar, Roma'nın "güvenilir bir dostu olan" Arminius tarafından pusuya düşürüldüğünde kaybedildi. Çeruskerler'in reisi ve Varus'un danışmanı olan Arminius, Roma'ya rehin olarak getirilmişti ve daha sonra kendisine Roma askeri taktikleri öğretilmişti. Fırtınalar ile çevrili, dar ve çamurlu orman yollarında lejyonların düzeni bozuldu ve onları bekleyen Cermen savaşçıları için kolay av oldular. Gücü ve hakimiyeti geri kazanmaya çalışan Varus, lejyonlarını toplayıp ertesi sabahtan önce bir gece ordugahı kurmayı başardı. Kaçış pahalıya mal oldu ve zorlu bir gece yürüyüşünden sonra son bir kıyım Romalılar'ı koruluklara ve bataklıklara dağıttı. Varus'un kıdemli subayı Numonius Vala, kalan süvariler ile kaçtı ve öldürüldü. Varus bizzat intihar etti. Üç lejyon katledilince, Ren'in doğusundaki Roma kasabaları ve hisarları işgal edildi. Bu mağlubiyetin utancı kaybedilen üç lejyonun numaralarının bir daha hiç kullanılmamasına neden oldu.